GüncelKadın

Kadınların Birliği | Vazgeçmiyoruz!

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak gelinen aşamada devlet, erkekler kadınları katledebilir, şiddet uygulayabilir demek istiyor. Erkek devletin bütün kurumlarının İstanbul Sözleşmesi bağlamında yapmış oldukları işbirliği sonucu bu noktaya varmış olduk.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için yürütülen mücadelenin bir parçası olarak hukuksal süreci de takip ediyoruz. Danıştay’da görülen mahkemeler de sözleşmeden çekilme kararını destekledi.

Danıştay verdiği kararda özetle İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyaç yok demiş oldu.

Danıştay “Kadına yönelik şiddet ile aile içi şiddetin önlenmesi ve şiddet mağdurlarının korunması amacıyla iç hukukta birçok düzenleme mevcut” diyerek İstanbul Sözleşmesi gereksiz demek istiyor. 6284 sayılı kanuna dayanarak “başka birçok düzenleme mevcut” deniyor. Ancak birincisi 6284 zaten sözleşme hükümlerine atıfla oluşturulan bir kanun. İkincisi hali hazırda 6284’ün kendisi de uygulanmıyor.

İstanbul Sözleşmesi erkeklerin kadınlar üstünde tahakküm kurmasını, kadınlara yönelen istismar, taciz, tecavüz ve katliamların önlenmesini, kısacası kadınları hedef alan çok yönlü erkek şiddetinin önlenmesini ve hukuk yoluyla cezalandırılmasını teminat altına alan bir hukuk metni.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak gelinen aşamada devlet, erkekler kadınları katledebilir, şiddet uygulayabilir demek istiyor. Erkek devletin bütün kurumlarının İstanbul Sözleşmesi bağlamında yapmış oldukları işbirliği sonucu bu noktaya varmış olduk.

Danıştay 6284 vb. gerekçe yaparak sözleşmeye ihtiyaç kalmadığını söylerken kadın katilleri cezasızlıkla, tahrik indirimleri ile imtiyazlı hallerini sürdürüyorlar. Yakın zamanda karar çıkan Pınar Gültekin davası bunun en yakıcı örneğiydi. Katile ödül gibi bir ceza verildi. Suçu açık olan katilin müebbet hapis cezası temelsiz, delilsiz bir “haksız tahrik” gerekçesiyle rahatlıkla indirildi. Katilin işbirlikçisi erkekler cezasızlıkla ödüllendirildi. Katilin “canavarca hissi” yöntemi, nefreti, planı, kastı göz önünde bulundurulduğunda bu “ceza” katile ancak ödül olarak verilebilir.

Sistematik kadın katliamlarını engellemeye dönük emsal oluşturma ihtimali güçlü olan bir davada dahi bu denli pervasız kararlar çıkması devletin erkeklere açık çek sunduğunun göstergesi. Erkekler kadınlara karşı hangi suçu işlerse işlesinler hukuk, toplum nezdinde devlet tarafından bir çırpıda paçayı işledikleri suçlardan sıyırabileceklerinin çeki sunuldu.

Elbette bu bilmediğimiz ya da karşımıza ilk kez çıkan bir durum değil. Tam da bu yüzden kanıksamamalıyız. “Devlet zaten erkekleri koruyor”dan yola çıkarak bu kararlara “şaşırmayı” bırakmamalıyız, bu kararları olağan karşılamaya başlamamalıyız.

Kanıksamak ya da “şaşırmayı” bırakmak bütün bunlara çıkaracağımız sesin içeriğini ve niteliğini de etkiler, belirler. Mevcut hali değiştirebileceğimize dair inancımızı da zedeler. Ve bu da ileriye doğru atacağımız adımları güçten düşürür.

Bütün bunların kadın mücadelesini ve öznelerini yoran, yıpratan, değersiz hissettiren yönlerinin çok güçlü olduğu bir gerçek. Özellikle hukuksal mecrada yürüyen mücadelenin ve tahammül edilmesi imkansız hale gelen içerikteki kararlarla ilişkilenme meselesi bile mücadele etmemiz gereken bir konu, çözmemiz gereken bir çelişki halini aldı. Erkek tahakkümün çok yönlü baskı ve şiddetinin yarattığı etkilerden biri bu aslında. Değersiz ve anlamsız hissettirecek/kılacak her şeyi büyük bir rahatlıkla yapıyor erkek egemen devlet.

İstanbul Sözleşmesi’nde geldiğimiz nokta ya da Pınar Gültekin davasında çıkan kararlar bunun örnekleri. Biri “siz ne derseniz deyin, ne yaparsanız yapın ben bildiğimi yaparım” diyen erkek egemen devletin en kirli yüzünü ortaya koyuyor. Diğeri de kadın düşmanı erkekler ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın, ne derse desin cezasız bırakılacaklarını ortaya koyuyor.

İstanbul sözleşmesi ve Pınar Gültekin davası örneklerine baktığımızda kadın mücadelesini büyütmek, kadın dayanışmasını güçlendirmek, kazanılmış haklarımıza sahip çıkmak en nihayetinde erkek egemen devlete geri adım attırmak için çok fazla emek ve çaba var ortada. Bu çabanın tamamı kadınlara ait.

Aylarca süren kampanyalar, sokaklarda, meydanlarda, salonlarda türlü şekillerde yapılan eylemler, on binlerce kadını bir araya getiren eylem ve etkinlikler… bunları yapabilmek gerçekten büyük çaba istiyor. Mahkemelerden vd. çıkan bütün olumsuz kararlara rağmen açığa çıkan bu çabanın güçlendiren yönlerine odaklanabiliriz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu